Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

26 Aralık 2010 Pazar

3. Köprü Acaba Kimlerin Cebini Dolduracak Bir Doğa Katliamıdır?

Bugün çok anlamlı bir miting vardı. Kadıköy'de buluşan çeşitli sivil toplüm örgütleri mensupları, 3. köprünün kentin ulaşım sorununa çözüm getirmeyeceğini, beraberinde betonlaşmayı ve 4. köprüyü de getireceğini belirttiler. Tabi bunun da ardında neler var, tartışmak, düşünmek lazım...
  • Köprü güzergahı Garipçe ve Poyraz mevkisinde. Bu güzergahların adı geçmeye başlandığı andan itibaren bu araziler üzerine villalar, siteler kurma hayalleri de planlı programlı hayata geçirilmeye başlandı. Bu arazilerin sahipleri çok şanslılar değil mi? Bu arada belediyenin hesabına tüm bu inşaatlar için, yaklaşık 75 milyon luk bir harç parası yatması bekleniyor...
  • Yeşiller Partisi diyor ki : “Trafik için yapılıyorsa, trafiğe çözüm olmayacağını uzmanlar söylüyor. Başka birileri için yapılıyorsa neden İstanbullulara sorulmuyor? 1. ve 2. köprü trafiğinin yükü azaltılacaksa neden Marmaray beklenmiyor? Marmaray’ın fizibilite raporunda ‘Marmaray’dan sonra üçüncü köprüye gerek olmayacağı’ yazılı. Üçüncü köprüyle yanındaki köyler birden bire şehre dönüşecek. İkinci bir İstanbul yaratılacak. Karayolu bağımlılığı daha da artacak. Elimize geçen ilk resmi belgeyle yargıya gideceğiz.” Kolay gelsin...
  • Orman Bakanlığı için hazırlanan resmî bir rapora göre 3. köprü projesi kapsamında İstanbul'da kesilen ve kesilecek toplam ağaç sayısı 2,5 milyonun üzerinde. Kesilmeyi bekleyen ağaç sayısı 1,6 milyon. Yok olacak toplam ormanlık alan 16 milyon metrekare. Belirlenen güzergah, Kuzey Boğaziçi Önemli Bitki Alanı’nın ve Önemli Kuş Alanı’nın içinden geçiyor. Ekteki linkte WWF'nin açıklamalarını bulabilirsiniz :
http://www.wwf.org.tr/page.php?ID=302
  • 3. köprünün maliyeti 6 milyar dolar. Şimdiden ödemeye başladık galiba, akaryakıta gelen zamlara bakılırsa...
Öyle ya da böyle bu köprü açılacak gibi, herkese hayırlı olsun mu denmeli, geçmiş olsun mu? Ben çoktan karar verdim kendimce ne denilmesi gerektiğine, siz ne düşünüyorsunuz?

Selamlar

25 Aralık 2010 Cumartesi

Durmak Yok, Yemeğe Devam...

Nasıl bir düzense artık bu, son olarak RTE'nin kardeşi Mustafa Erdoğan'ın yakın arkadaşı Cemil Kazancı’ya, BOTAŞ’ta yapılan 3 milyar dolarlık doğalgaz kontrat devri ihalesine girmeden, kurumdan doğalgaz kontratı devredildiği öne sürüldü. Hayrını görsünler, yetmez ama devam...

Benzer haberleri ararken, Türk Büro Sen tarafından yayınlanmış olan AKP yanlısı / tanıdık / eş,dost, akraba sıfatlı yandaşların nerelerde göreve atandıklarına dair bir rapora rastladım. Çok yeni, 10 Aralık 2010 tarihli bir rapor. Linkini vereceğim. Küçücük bir özet :

AKP döneminde, devlet hiyerarşisini hiçe sayan çalışma barışını bozan kamuda 400 bine yakın atama yapılarak siyasi iradeye yakın olanlar üst düzey görevlerde istihdam edilmiştir. AKP 2002–2006 Tarihlerinde 4316 kişiyi üçlü kararname ve Bakanlar Kurulu Kararı ile atayarak ilk iktidar döneminde kadrolaşmasını büyük oranda tamamlamıştır. Belirtilen dönemde;
26 müsteşar
112 Müsteşar Yardımcısı
243 Genel Müdür
480 Genel Müdür Yardımcısı
1175 Daire Başkanı
1299 il müdürü atanarak günde ortalama üç bürokrat atanmıştır.

Bu atamaların tamamı incelendiğinde; üst düzey devlet görevlilerinin %95’i görevden alınmış ya da yerleri değiştirilmiştir. Yıllarca devlete hizmet etmiş emeklilik hakkı kazanmış kamu görevlileri iradeleri dışında emekli olmaya zorlanmakta, bu konuda direnç gösterenler ise; aileleri ve çocuklarından uzak yerlere atanmaktadırlar.

Yargıtay’da sıra bekleyen 1 milyon 600 bin dosyanın yaklaşık 400 bini hakkını arayan kamu çalışanı vardır. İdari davalara bakan Danıştay’da bekleyen 343 bin 532 dosyanın büyük çoğunluğu haksızlığa uğrayan memurlarla ilgilidir.

Neler oluyor farkında mısınız?

Hala sessiz kalmakta ısrarlı mısınız?

Selamlar

http://www.kamusen.org.tr/haberler/sendikalarimizdan-haberler/2984-turk-buro-sen-kamuda-yasanan-insan-haklari-ihlallerini-rapor-haline-getirdi-

http://www.gazeteport.com.tr/GUNCEL/NEWS/GP_802679

21 Aralık 2010 Salı

Bir Zamanlar Bir Üniversite Varmış...

Bundan çok değil, 2 sene evvel çeşitli düzeylerde 5139 öğretim elemanına, 6292 idari personele, 60027 ön lisans/lisans/lisansüstü öğrenciye sahip olarak, ülkesinin en büyük devlet üniversitesi olan bir üniversite vardı. Üniversitenin bütçesi yaklaşık 850 milyon MÜP’dü (Masal Ülkesi Parası). Böylesine büyük insani ve ekonomik kaynaklarla hareket eden bu üniversite, gel zaman git zaman tüccar zihniyetli, gözü ülkesini peşkeş çekerek kendi küplerini doldurmakta olan AK Haramilerin iştahını kabartmaktaydı. Ne yapalım, ne edelim diye düşünen AK Haramiler, bütünüyle özelleştirmenin mümkün olmadığı üniversitede, ilk olarak yemekhanenin özelleştirilmesine karar verdiler. Bunu duyan işçiler-akademisyenler-öğrenciler şehir meydanında toplanarak güçlü bir yemekhane boykotu örgütlediler ancak özelleştirmeyi engelleyemediler. Özelleştirme sonucunda birçok işçi işini kaybetti ya da üniversitenin farklı birimlerine gönderildi.

Sonra bu üniversiteyi yönetecek "işinin ehli" biri aranmaya başladı, tabi ki AK Haramilere yakın birisi olmalıydı. Uygun aday belirlendi, planlı programlı, seçim dışı kontenjanlardan yerine yerleştirildi ve görevine besmeleyle başladı. İlk temizliğin zamanı gelmişti, bazı öğrenciler uzaklaştırma alıp üniversiteye bile giremiyorken, yandaş öğrenciler sadece kınama cezası ile kurtuluyorlardı. Korkutma politikasından sonra sıra sıradanlaştırma politikasındaydı. İkinci büyük adım Öğrenci Kültür Merkezi'nin (ÖKM) kapatılması oldu. Altmış binin üzerinde öğrencisi olan üniversitenin yegane nefes alma kaynağı olan müzik, sinema, tiyatro, fotograf, resim vd. alanlarda faaliyet gösteren ÖKM’ye bağlı kulüplerin kapatılması, okulun kültürel-sanatsal faaliyetlerinin bütünüyle durmasına yol açtı. Öğrenci kulüpleri yönergesiyle kulüplerin yeniden açılması inanılmaz boyutta bürokratik işlemlere bağlandı ve disiplin cezası almış öğrencilerin kulüp üyesi olmasının önüne geçildi. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi ÖKM’nin 1992’den beri kullandığı binası Uzaktan Eğitim Merkezi’ne devredildi. Böylece öğrencilerin sosyalleştikleri, çeşitli alanlarda kendilerini geliştirdikleri tek mekan tamamen devre dışı bırakıldı (Neden şaşırdınız? Sanat insanı özgür kılmaz mı? Engellenmesi lazım!!!)

Son adım olan özelleştirmelerin tamamlanması için altyapı hazırlıkları hızlandırıldı. Artık üniversitenin her yeri "yap-işlet-devret" modeline geçecek, otoparklar paralı olacak, üniversitelerin çeşitli alanlarına sponsorlar bulunacaktı. Bu adımlar tamamlandıktan sonra ise aynı düşünce tarzıyla yetişmiş üniversite mezunu yeni nesillerimiz ile her geçen gün daha AK günlere kavuşacaktı.

Masalın aslını okumak isterseniz :
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/akp-istanbul-universitesini-donustururken-haberi-37109  

Selamlar

5 Aralık 2010 Pazar

76 yıldır seçiyoruz, seçiliyoruz...

Cumhuriyet Kadınları, 5 Aralık kutlu olsun! Türkiye'de tam 76 sene önce, 5 Aralık 1934 tarihinde yürülüğe giren kanunla kadınlar milletvekili seçme ve seçilme hakkına kavuştu.

Bugün merakla bekliyorum, bakalım hangi yazarlarımız, gazetecilerimiz, hangi televizyon kanallarımız, hangi programlarımız bu önemli tarihsel adımı hatırlayacak, hangileri kutlayacak, yorum yapacak...

76 yıl önce bu hakkı elde etmiş kadınlarımızın bugünkü durumuna bir bakarsak içler acısı, bugün türban özgürleşmenin bir simgesi olarak görülürken, kaç kadınımız sadece türban taktıkları için seçilebilir sınıfına sokulduklarının farkında acaba? Bu tip siyasi oyunlara hizmet etmeden, kadın olarak varolmanın önemini ne zaman anlayacaklar?

Son 7 yılda kadın cinayetlerinin % 1400 arttığı bir ülkede yaşıyoruz, her sene 900'ün üzerinde kadınımız çoğunlukla "namus cinayeti" olan cinayetlere kurban gidiyor. Oran çok yüksek ama ülkemizde her 4 kadından birisinin fiziksel, ekonomik, ruhsal, sosyal ve cinsel şiddet mağduru olduğu rapor ediliyor. Son 7 yılda bu artış neyin göstergesi? Daha da özgürleştiğimizin mi yoksa gitgide 2. sınıf vatandaş statüsüne yerleştirilmeye çalışılmasına karşı verdiğimiz mücadelenin kayıplarının mı? Bu mücadeleyi kayıp mı edeceğiz? Etmemeliyiz, daha da bilinçlenip, yetiştirdiğimiz, ulaşabildiğimiz tüm kişilere bunları anlatmalıyız. İşte bu yüzden

KADINLARIMIZ ERKEKLERDEN DAHA ÇOK AYDIN ,DAHA ÇOK FEYİZLİ ve DAHA FAZLA BİLGİLİ OLMAYA MECBURDURLAR...


Herkese iyi pazarlar,

Selamlar

4 Aralık 2010 Cumartesi

Gitti Gidiyor!!!

Kapanın elinde kalıyor memleketim. Her şey peşkeş çekilebilecek, satışa çıkarılabilecekmiş gibi pazarlanıyor veya en azından pazarlanmaya hazır hale getiriliyor. İnsanın ağzını açık bırakan son olay ise 102 yıllık tarihi olan ve 1. grup korunması gereken yapılarımızdan Haydarpaşa Garı'nın yanması. Tam bir şaklabanlık, tam bir yüzsüzlük, tam bir planlı-programlı, önceden her şeyin belirlendiği düzmece...

Olayın başlangıcı, önlem alınmamış olması, müdahalenin gecikmesi, havadan müdahale yapılmaması, sonrasında yapılan açıklamalar vs. insanın tüylerini ürpertiyor, resmen parça parça memleketimizin satışa çıkarılmasının adımlarını gözler önüne seriyor...

Ama ne oldu? Yandı bitti gitti kül oldu, unuttuk... Her şeyi unuttuğumuz gibi bunu da konuşmuyoruz artık. Şimdi başka gündemlerimiz var.

Bu sefer vereceğim link, konuyla ilgili Okan Bayülgen'in programında okuduğu açık mektup. Lütfen seyredin, paylaşın :

http://video.milliyet.com.tr/Bayulgenin-aciklamasi-izleme-rekorlari-kiriyor_1_45815.htm?auto=1

Unutulmasına izin vermeyelim,

Selamlar